9 Haziran 2010 Çarşamba

Türk Devlet İdeolojisi

Türk Devlet İdeolojisine Giriş


Bizim “devlet” diye andığımız kutsal, üstün, kavrayıcı güç, iradesini, siyaset bilimcilerin adına "ideoloji" dediği bir manivela ile kullanıyor. Beyinlerimizi, gönüllerimizi sarmalayıp güden o maniveladır. Bu ideoloji, başına başka bir sıfat takmadığımız sürece öteki ideolojilerden hiç de farklı görünmez. Ama bizimkini Türk Devlet İdeolojisi diye nitelemenin, bu kitapta savunulacak görüşleri daha iyi anlatabilme açısından pratik bir yarar sağlayacağını düşünüyorum. Bu niteleme, onu öteki devlet ideolojilerinden sadece "millîlik" parantezine alarak ayırmayı amaçlamıyor. Bunun çok ötesinde, ötekilerle bizimki arasında bir nitelik farkı bulunduğunu vurgulamayı amaçlıyor.

Önemli gördüğüm bir diğer nokta da şu: Türk Devlet İdeolojisi deyimini, siyasî literatürümüzde genellikle birbirinden bağımsız ideolojik sistemler olarak gösterilen Türkçülük, Osmanlıcılık, İslamcılık, Turancılık, Kemalizm, Jön Türkçülük, İttihat Terakkicilik... gibi diğer "alt" düşünce ve eylem biçimlerini de içeren/kapsayan bir “ideolojik sistem” olarak algılamayı öneriyorum.

Bütün bu düşünce ve eylem biçimleri arasında gerçekten niteliğe ilişkinmiş gibi görünen büyük farklılıklar da bulunur. Örneğin Osmanlıcılık ve Jön Türk İdeolojisinde laiklik-cumhuriyetçilik yoktur; turancılıkta Misak-ı Milli anlayışı yoktur vb... Ancak son tahlilde, bunların hepsinin de bir tek anlayışın (ideolojinin) değişik aşamalarını, daha doğrusu bir tek ideolojinin değişik tarihsel dönemlerdeki değişik görünümlerini, "tecelli" biçimlerini yansıttıklarını düşünüyorum.

Asıl belirleyici olan her zaman için Türk Devlet İdeolojisi olmuştur. Temelde hepsi de devletin kutsallığı noktasından hareket ederler.

Notlarımda her zaman Türk Devlet İdeolojisi deyimini kullanmıyorum. Yerine göre yönetim anlayışımız, dünya görüşümüz dediğim oluyor. Hatta yeri gelmişse, hükümet, parlamento, bürokrat, memur, asker, polis, sivil toplum, bakkal, şoför, işçi filan dediğim de oluyor ona. Çünkü, genel, kapsayıcı bir anlayıştan, yaşamımızın tüm alanlarını belirleyen bir algılama tarzından söz ediyorum.



Sorular

Aslında konuya sorular sorularak girilmesi daha uygun olacak... Çünkü soru yoksa cevap da yoktur diye düşünüyorum. O nedenle, bu kitap cevap aramaktan ziyade soru sormak üzerine kurulu olacaktır. Hele, ele aldığım konu ideoloji kavramıdır ki, bu kavram, tanımı gereği, “kesin cevapları içinde zaten barındırdığı” iddiasındadır. Kesin cevapları olan bir sistemi ancak sorular sorarak irdeleyebiliriz.

Bize özgü bir yönetim anlayışımız var mıdır? Varsa, bu anlayış bize özgü bir hayat görüşü ve buna bağlı olarak bir siyasal kültür yaratmış mıdır? “Olmazsa olmaz” gördüğü temel değerleri var mıdır? Varsa bunlar nelerdir? Tarihsel gelişimi nasıl olmuştur? Giderek bir ideoloji haline nasıl gelmiştir? Toplumsal hayatımızın ne kadarını kapsamakta, ne kadarını yönetmektedir? Devlet kavramı ile, örneğin aile, dernek, sivil toplum... kavramları arasında nasıl bir bağlantı vardır? Devlet kavramı pratiğe, güncel yaşama nasıl yansımaktadır? Bunlar arasındaki uyum ya da çelişme hangi nedene/anlayışa bağlı olarak oluşmaktadır?

Siyasal hayatımızın belli dönemlerine ilişkin bazı somut sorular da sorulabilir...

Yeni Osmanlılar, Jön Türkler, Tanzimat, Islahat, Meşrutiyetler... İttihat Terakki, Hürriyet ve İtilaf, Terakkiperver, Ahrar, 1920 TBMM’indeki birinci grup, ikinci grup... Serbest Fırka... Arada sol eğilimli arayışlar... 1950 sonrası... 1960, 1971, 1980, 1997, 2002 ve sonrası... Bütün bunlar ana damar olarak nitelediğim Türk Devlet İdeolojisi içinde nereye oturtulabilir?

Cumhuriyet, bir dönemin ütopyası mı idi? Nasıl oldu da gerçeklik kazandı? Sonradan bir ideoloji haline dönüştü mü? Yoksa kültürümüzün içinde, bir yaşam biçimi olarak zaten var mı idi? Tarihimiz itibariyle biraz gecikerek gündeme gelen demokrasi kavramı bu genel resmin içinde nereye oturuyor?

CHP’nin altıoku, MHP’nin dokuz ışığı, Milli Nizam ve devamının milli görüşü ve adil düzeni hangi kültürel-ideolojik bağlamda yorumlanmalı?

Bunlar birer alt ideoloji olarak mı, birer ara ideoloji olarak mı ele alınmalı? İçlerinde karşıt ideolojiler de mi barındırıyor idiler? Yoksa Türk Devlet İdeolojisi’nin birer “uzantısı” mı idiler? (Bu “uzantı” nitelemesini, ileride “uydu” ya da “ara” ideoloji olarak anacağım.)

Doğulu muyuz, batılı mı? İslam kültürü bizim yönetim anlayışımızı ne ölçüde etkilemiştir? Öteki islam ülkelerinden hangi niteliklerimizle, ideolojik-kültürel özelliklerimizle farklılaşıyoruz? Yoksa, bizim yönetim anlayışımız (devlet ideolojimiz) sentez yetenekli bir niteliğe mi sahip?

Sorular çoğaltılabilir.

Bana öyle geliyor ki, bu tür sorulara cevap verebilirsek, hiç değilse düz vatandaş olarak güncel siyasetimizi izlerken karşımıza çıkıveren Avrupa Birliği, Kürt, Ermeni, Alevi Açılımı... gibi konularda daha kolay karar verebiliriz. Daha basit yürüyen tartışmalardaki yerimizi daha kolay bulabiliriz. “Ergenekon’un savcısıyım, avukatıyım”, “Bu memleket için silah atanı da yiyeni de kutsarım”, “iki kıçıkırık roman yazmış adam devletimi eleştiremez”, “devletime küfrettirmem arkadaş” türünden basitliklere düşmeyiz. Nobel ödülü kazanmış bir romancımızla birlikte övünebilir, hayatı boyunca kardeşliği önermiş bir Ermeni vatandaşımızın katline birlikte ağıt yakabiliriz.

1 yorum:

Unknown dedi ki...

çok güzel